Yaşadığımız ya da tanık
olduğumuz olaylarda, bize yönelik mesajlar olduğunu çoğunlukla es geçeriz ve
yaşadıklarımızı zahirine bakarak değerlendiririz. Oysaki her olayın
duyularımıza yansıyanın dışında bir arka plânı olabileceğini ve bize verilmek
istenen asıl mesajın burada gizlenmiş olabileceğini fark edemeyebiliriz.
Çoğunlukla bu bizim işimize gelmez veya bunları değerlendirecek bir zihinsel
olgunluğa ulaşmamış olabiliriz.
17 Ekim 2006 ‘da Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan makam arabasında mahsur kaldı.
17 Mart 2011’de bir at binme
esnasında attan düştü.
Bu olayları makam şoförünün
acemiliği veya kasıtlı davranmış olabileceği ya da atın huysuzluğu, binicinin
acemiliği, seyisin tedbirsizliği veya kasıtlı davranmış olabileceği gibi birçok
açıdan ele alıp bu sanılardan en görünenleri majör sebep olarak değerlendirip
rahatlarız.
Peki! Başbakan’ın aracında
mahsur kalması ve attan düşmesinde bir arka plân yok mudur? Dikkatli bakılırsa
her iki olayda da Başbakan’a verilmek istenen mesaj: “Koruma ve güvenliğine
daha fazla dikkat etmelisin yanında, üzerine bindiğin at (devlet)seni hiç
tahmin etmediğin bir anda (gezi operasyonu)düşürebilir, dizginlerin güvenilir
ellerde olmasına azamî dikkat etmelisin”
17 Aralık 2013 operasyonu
göstermektedir ki! Güvenliğine ilişkin mesaj algılanmış ve tedbirleri alınmış,
bununla birlikte atın dizginlerinin yabancıların eline geçebileceği üzerinde
hesap yapılamamış ne yazık.(MİT Müsteşarı krizine rağmen) At, Başbakanı
düşürmek için önden arkadan hamle yapıp çite savuruyor. Umarız ki bu krizi de
ustalık dönemi tecrübesiyle savuşturur.
Türkiye’nin buna ihtiyacı var.
Sahi, dikkatinizi çekti mi? Üç
olayın da tarihlerinin (17) olması güzel bir tevafuk değil mi?
No comments:
Post a Comment