Aşağıdaki yazıyı Hanefi Avcı'nın "Haliçte Yaşayan Simonlar" isimli kitabının tartışıldığı günlerde kaleme almıştım. Ne yazık ki zaman O'nu haklı çıkardı, kendisinden özür dilemek borcum oldu.
Hanefi Avcı ne Kadar Doğruyu Söylüyor?
1975 Yılında, askerliğini yapmış yüksek okul mezunu devlet
memurlarına başvuruları halinde İçişleri Bakanlığına komiser yardımcısı
unvanıyla yatay geçiş imkânı sağlanmaktaydı. Genel anlamda bilgilenmek ve cinayet
masasında görev alıp alamayacağımı öğrenmek amacıyla tanıdığım bir baş komiseri
ziyaret ettim. Bana istediğim alanda görev yapabilmenin tamamen şansa bağlı
olduğunu, hiçbir alanda sürekli çalışmanın garantisinin olmadığını belirttikten
sonra “Öğretmenlik gibi kutsal bir görevi ifa ederken niçin polis olmak
istiyorsun?” sorusunu yöneltti. Ben
polisliğin de kutsal bir görev olduğunu söylediğimde; “İş sizin dışarıdan
gördüğünüz gibi değil. Burada dürüst insanların başarı şansı yok. Onlarla
mücadeleye yeltenirsen harcanırsın, mücadele etmez isen ruhen yıpranırsın,
dışlanırsın. Zaman içerisinde seni de kendilerine benzetirler ve kirlenirsin.
En iyi ihtimalle benim gibi küçük bir kasabada yaşamayı göze alırsın.”
Sözlerinden sonra cinayet masası dedektifliği hayalim sona ermişti.
Mülkün(idarenin) temelinin adalet olması gereken ülkemizde, bunun
böyle olmadığını zaman bize yaşayarak öğretecekti. Devletin asli ve en hassas
görevlerinden olan güvenlik görevinin bir ayağını oluşturan polis teşkilatının,
tarihsel işleyişi konusunda akademik çevrelerce ne yazık ki gerekli
araştırmalar yapılamamıştır. Ülkemizde yıllar boyunca süregelen Özellikle büyük
kentlerimizde görülen yasadışı işler kötü polisin dahli, izni, göz yumması
olmadan mümkün müydü?
Teşkilat içerisinde hep birbirinin varlığından rahatsız olan iyi
polis- kötü polis kavgası süregelen bir olguydu aslında. Toplum nezdinde bu
kurumun itibarının uzunca bir süredir yerlerde olmasının ana nedeni kötü
polisin pozisyonunu çeteleşerek sürdürebilmesiydi.
Kimlerdi kötü polis?
Milli ve manevi değer kaygısı olmayan, şahsi çıkarlarını her
şeyin üzerinde gören ve pozisyonunu bu amaç için kullanan, korunmak için de Atatürk
zırhını kullananlardan oluşmaktaydı. Bu kesimde yer alanlar birbirlerini
korumada ve kazançları paylaşmada tam bir dayanışma içerisinde hareket
etmekteydiler.
Zamanla aralarına eğitimli ve değerlere inanan polisler gelmeye
başlayınca sıkıntı ve çatışma da kaçınılmazdı. 12 Eylül öncesi ideolojik olan
kutuplaşma, yerini iyi-kötü polis kutuplaşmasına bırakacaktı.
Son zamanlarda yasa dışı işlerin içerisinde yer alan polis ve
şeflerinin deşifre edilip yargının önüne çıkarılması veya görevlerinden
alınması Hanefi Avcı’yı neden rahatsız ediyor ki? Anlayabilmiş değilim.
Hanefi Avcı kendisini devletin memuru, rakiplerini cemaatçi
olarak tanımlıyor ve suçluyor.
Peki! Cemaat mensubu olmanın dışında neyle suçluyor bunları?
Bunlar mafyalaşmaya göz mü yumuyorlar?
Bunlar rüşvet mi alıyor veya aldırıyorlar?
Bunlar İşkence mi yapıyor veya yaptırıyorlar?
Bunlar kaçakçılık mı yapıyor veya yaptırıyorlar?
Bunlar uyuşturucu ticareti mi yapıyor veya göz yumuyorlar?
Bunlar fuhuş mu yapıyor ya da yaptırıyorlar?
Bunlar yağmacılık mı yapıyor ya da yaptırıyorlar?
Bunlar şantaj mı yapıyor veya yaptırıyorlar? (ispatı gerekir)
Bunlar makamlar için yalakalık mı yapıyorlar?
Görevlerini mi savsaklıyorlar?
Adaletin altını mı oyuyorlar?
Var mı belgeniz? Varsa koyun ortaya. Verin Mahkemeye.
Karanlığa ıslık çalmakla bu iş olmaz.
Yok, cemaatçiymiş! Yok, bilmem neymiş!
Kimin cemaati yok ki!
Ekipçilik ne iş?
ADD bir cemaat değil mi? Ergenekon bir cemaat değil mi? Kötü
polisler cemaati yok mu?
Senin cemaatin iyi, başkasının cemaati kötü mü?
Bırakın cemaati memaati, icraattan haber verin.
Yukarıda sıralanan Kanun dışı işler sürgit bu ülkenin kaderi mi olacak?
Bu ülkede demokratik rejim devrilirken ne yapıyordunuz.
Darbe plânlarından haberdar iken nasıl hasıraltı ediyordunuz?
Aslında siz de iyi polislerden sayılırsınız.
Kızgınlığınız istediğiniz makama gelememenizden olmasın sakın?
Bilesiniz, benim bahsi geçen cemaatle uzaktan yakından ilişkim
yok.
Ama insaf diye bir şey var, Ya Hu!
No comments:
Post a Comment