Thursday, November 8, 2007

TAAMMÜDEN BERAAT Baldede


Adana’nın Tekir Yaylası’nda dünyaya teşrif ettiği için, Tekir adı verilen malûm zat’a ‘Şaşkın’ soyadı da babasından miras kalmıştı. Anadolu’nun köylerinde bir türlü mutlu olamayan Tekir, sonunda yazar-bozar sıfatıyla kapağı İstanbul’a atmayı başardı. Hatta (10) köyden de kovulduğundan mıdır? köşesinin adını da onbirinci köy koydu.Ona buna kızmaya bayılan zat-ı muhterem, sonunda kızgınlıklarını yazmaya soyundu. Yazdı da ne oldu? “Aynı Tas Aynı Hamam” gerçi hiçbir şey değişmiyordu. Ama o yılmadı ve yazmaya devam ediyor. Tekir bey sinirselliğinden olsa gerek sıska, kavruk, kara-kuru biridir. Bu nedenle kilosu yerinde olanlardan, hele hele göbeklilerden hiç hoşlanmaz, üstüne üstlük birde karşısında göbeğini kaşıyanlardan ise nefret eder. Ne gariptir ki! İstanbul’un her tarafında bu tiplerden bol miktarda mevcuttur. Tekir Bey bunlarla karşılaşmamak için çarşı pazar dolaşmaz, rahat edebileceği sahil kenarlarına da arabasıyla gitmeyi tercih eder, en çok da evinin geniş balkonunda çilingir sofrasını kurup demlenirken, tam karşıda bulunan çay ocağının önünde oturanlara tırt olur!. Zira onların içerisinde de mebzul miktarda hoşlanmadığı tiplerden mevcuttur. Ya hu; bunlar ha bire göbeklerini ne diye kaşır dururlar? diye can dostu Yemin Beye de sormuştu ama tatmin edici bir yanıt alamamıştı. Seçimler yapılmış, halk gene yapacağını yapmış! birde üstüne kavurucu sıcaklar, gel de delirme. Eee.. şimdi seçimleri yorumlamak lâzım, ne yazayım diye düşünürken, sandalyesinden “EUREKA” diye fırladı. Hemen bu dahiyane buluşu yazmalıyım. Bu seçimlerin böyle sonuçlanması, işte buraya yazıyorum hep bu “Göbeğini Kaşıyan Adamlar”ın yüzündendir. Bu dahiyane buluş epeyce ses getirdi. Bununla birlikte çalıştığı gazetenin patronu da göbeğini kaşıyan tiplerdendi ama, ok yaydan çıkmıştı bir kere.Bu göbek meselesi gönlerce tartışıldı. Birçok köşe yazarı lehte-aleyte makaleler yazdılar. Tekir gündeme oturan bu yordamadan son derece mutluydu. Bir akşam yine evinin balkonunda çilingir sofrasını kurup rakısını yudumlarken, yeni hinoğlu hinlikleri de şeytanıyla planlamaya başlamıştı ki! Bir kaşıntı başlamaz mı? Önce parmak araları, sonra vücudunun muhtelif yerleri, hele de gö........nün kenarı öyle tatlı kaşınıyordu ki eller bir aşağı bir yukarı gitmeye başlayınca etrafın da nazır-ı dikkatini celbetti. Çayocağının önünde oturan birkaç kişi bu adama ne oldu? Yoksa uyuz mu bu? Diye kendi aralarında tartışadursunlar, Tekir’in makalesini okuyanlardan biri, “Gülme komşuna, gelir başına” demez mi? Tekir’in ziyafet keyfi kabusa dönmüştü. Hemen bir taksi çağırtıp acilin yolunu tuttu. Teşhis konmuş, uyuz olduğu anlaşılmıştı. Bu vaziyette gazeteye gitmesi olmazdı. Ne diyecekti çevresine, ha bire gö.........nü kaşıyıp dururken. Doktora sordu;- Bu hastalık ne kadar sürer?- İyi bir tedavi uygulanırsa bir haftada geçer.- Öyleyse bir haftalık bir rapor düzenlemenizi istiyorum.- Ben iki haftalık düzenleyeceğim. Zira sizin bünyeniz biraz uyuzu destekler görünüyor.Aradan bir kaç gün geçmişti ki balkona çıktığında ne görsün! Karşıdaki çay ocağının yanındaki binanın duvarına sprey boya ile “ Gö...........nün kenarını kaşıyan adam. El alemin günahını taşıyan adam” altına da “Oh olsun Uyuz” diye yazmıyor mu? Durumu çakozlamıştı. Hemen içeri girip ahizeye yapıştı.-Sevgili avukatım! Hemen gelmeni istiyorum..Avukatla meseleyi enine boyuna tartıştılar. Duvardaki yazının bir kaç fotoğrafını çektiler. Oradaki müdavimlerin kimliklerini tespit ettiler. Alel acele hakaret davası açıldı. Hakim dosyayı inceledi. Ortada belli bir sanık yoktu. Bilirkişi tayin edip yazının davalılardan hangisine ait olduğunu tespit ettirelim bakalım bir sonuç elde edebilir miyiz? diye düşündü. Tayin edilen bilirkişi heyeti net bir sonuca ulaşılamadığına dair raporlarını mahkemeye ilettikten iki gün sonra duruşmaya geçildi. Kimlik testi ile davacı, davalı ve avukatlarının salonda oldukları anlaşıldı diyerek sorgulamaya başlandı.Davacı avukatı söz alarak: “Müvekkilinin Saygın, tanınmış bir yazar olduğundan bahisle, Hükümetin icraatları aleyhine zaman zaman yazılar yazdığını; bunu içine sindiremeyen ve karşımızda bulunan ve (7) kişiden oluşan ATP yanlılarının, bu çirkin yazıyı, evin karşısında bulunan duvara taamüden yazmak suretiyle hakaret ettikleriniden bahisle sanıkların ilgili yasa uyarınca cezalandırılmalarını arz ve talep ederiz” diyerek konuşmasını tamamladı.Sanıkların avukatı söz alarak özetle: “Davalının, seçim sonuçlarını ve demorkasiyi hazmedememiş bir kişi olduğunu; bundan dolayı dosyada sunmuş olduğu makalesinde ATP’ye seçimi kazandıranları “Göbeğini Kaşıyan Adam”nitelemesiyle aşağılamaya çalıştığını ve bu konunun tartışmalara yol açtığını; buna karşılık hiç kimsenin bu yazar hakkında dava açmak yoluna gitmediklerini; duvara yazılan yazının kim tarafından ne zaman ve ne maksatla yazıldığının belli olmadığını; üstelik yazıda hakaret içeren bir hususunda olmadığını; davacının alınganlığı yüzünden mahkemenin ve müvekkillerinin boş yere meşgul edildiğini ve sanıkların beraat ettirilmelerini arz ve talep eylerim” diyerek savunmasını yaptı.C. Savcısı: “İddia ile dosyadaki belge ve kanıtları incelediğini, iddiayı sübuta erdirecek bir kanıtın bulunmadığını, dolayısı ile sanık avukatının dileği doğrultusunda bir işlem tesisinden yana olduğunu” belirtti.Hakim davacıya dönerek: Bahse konu yazıda size nasıl hakaret edildiğini düşünüyorsunuz?Tekir Şaşkın bu soru karşısında afallamış ve daha da şaşkınlaşmıştı. Sonra toparlamaya çalıştı kızgın ama titrek bir sesle;-Efenim yazı gayet açık, siz bundan ne anlıyorsunuz?Hakim, bu soruyu saygısızlık olarak telakki etmesine karşın, soğukkanlılığını bozmadan cevap verdi.-Bana göre bu yazıdaki “Gö.........nün kenarı” Gözünün kenarı olarak da okunabilir. Ama siz diğerini kastetmişler derseniz, kayıtlara “Götünün Kenarı Kaşınan Adam” şeklinde açık olarak geçmemiz gerekecektir sanırım. Öyle geçmesini mi istiyorsunuz? Diye sorup gözlerinin içerisine bakarken, bir anda Tekir bey kaşıntısı tutunca gayr-i ihtiyari olarak götünün kenarını kaşımaya başlamaz mı?Duruma bizzat tanık olan Hakim devam etti.-Siz hakaret diyorsunuz, ama utanmadan mahkemenin huzurunda götünüzü kaşıyorsunuz. Oldu mu şimdi? a canım..Salonda gülüşmeler...Tekir Şaşkın zaten iyice Şaşkın...Hakim sekretere döndü;-Yaz kızım...Davacının iddiasına mesnet teşkil eden kaşınma fiilinin her şeklinin, söz konusu duvar yazısı ile bire bir örtüştüğü mahkememizce de sabit görüldüğünden;iddia konusu yazının hakaret sayılamıyacağına; Sanıkların taammüden beraatine, mahkeme ve bilirkişi ücretlerinin davacıdan tahsiline; temyizi kabil olmak üzere..... tarihinde karar verildi...

Tuesday, January 9, 2007

Mustafa Oz

SEVGİLİ ÖZCAN!
Logoları en geniş çerçeveye doğru olarak yerleştirmek gerekiyor. Sözünü ettiğin çelişki,ele alış tarzına göre bir sonuç ve "Bu sonuç nereden geldi?" diye soruyor gibisin.
Soruyu şöyle sormaya ne dersin? Bu bir sonuç mu ara basamaklardan biri mi?
Büyük çerçeve neyi gösteriyor. Birbiri ardına gelişen olaylar nasıl bir sonucu ya da hedefi gösteriyor?
Müslümanlar dün sabaha karşı bu hale gelmediler. O zaman neden daha önce böyle bir durum ortada yoktu da şimdi var?
Büyük çerçeve, İsrail'in Ortadoğu Projesidir. Hedef, vaad edilen topraklar ve hiç kuşkusuz Amerika da maşa.
Şu da var:Eğer Müslümanlık sağlam öğretisi ile Ortadoğu'da sıkı ve homojen bir sosyal yapılanma gerçekleştirebilseydi,elbette ne Saddam ne Kürt sorunu olurdu.
Sözünü ettiğin bu çelişki var tabi ve bu çelişki, son aşamada İsrail parmağı ile açığa çıkarılıyor ve hesaba çok uygun biçimde kullanılıyor. Ama sorun galiba Müslümanların da bu işe yatkınlığı.
"Parçala ve yönet!"... Ne de güzel işletiliyor! Petrol kuyuları şimdilik Amerika'ya, gelecekte ise topraklar İsraile. Yaşasın medeniyet!
Galiba senin derdin Müslümanlarla ilgili. Orada bulduğun çelişkiden yakınıyor gibisin.
Elbette kısa ama doğru analizler yapılabilir. Ama bir işe yarar mı sanıyorsun?
Kur'an güce ve kişisel çıkara feda edilmiştir. Şimdi kaçınılmaz olarak bunun sonuçları alınıyor.
Din "Alah'a has" kılınmamıştır.
Kur'an'a feodal bakıştan başka bir gözlük denenmemiştir.Ve tabi daha yüzlerce neden sayılabilir ve hepsi de doğrudur.Hepsinin de üç aşağı beş yukarı bir etkisi olmuştur ama bence önemli olan bu çelişki üzerinde durmak ve bu duruştan medet ummak değil,önemli olan geleceğin bütün bu ve benzeri işleri-sorunları ve konuları nasıl çözerek geleceğidir.
Atatürk'ün tekke ve zaviyeleri kapattığı günün ertesinde Abdülhakim Arvasî,İstanbil'da kuyumcular çarşısından geçiyormuş. Tanımışlar ereni ve hemen etrafında toplanıp bir halka yapmışlar. Sonra da başlamışlar sarı paşadan yakınmaya. "Bir himmet etseniz de tekkeler tekrar açılsa!" demişler. "Niye?" diye sormuş. "Tekkeler kapatıldı. Bunca Müslüman ümmeti perişen oldu. Efendi din elden gidiyor!" demişler. O zaman Ahmet Arvasî, "Siz bana Müslümanı bulun, ben onlar için dua ederim!" demiş. Yani senin yakınman bugünün işi değil. Yüzyılların\n işi ve tabii ki, köklü değişiklikler olmadıkça, ölü ve âtıl kitle ruh ve enerji tazelemedikçe çöküş sürecektir. Sevgil kardeşim; bu günkü durum bir şey değil,planda daha öküz gibi tarlaya koşulmak da var! Arap'ı bir de tersten okursan ne dediğimi anlarsın",
Atatürk'ün tekke ve zaviyeleri kapattığı günün ertesinde Abdülhakim Arvasî,İstanbil'da kuyumcular çarşısından geçiyormuş. Tanımışlar ereni ve hemen etrafında toplanıp bir halka yapmışlar. Sonra da başlamışlar sarı paşadan yakınmaya. "Bir himmet etseniz de tekkeler tekrar açılsa!" demişler. "Niye?" diye sormuş. "Tekkeler kapatıldı. Bunca Müslüman ümmeti perişen oldu. Efendi din elden gidiyor!" demişler. O zaman Ahmet Arvasî, "Siz bana Müslümanı bulun, ben onlar için dua ederim!" demiş. Yani senin yakınman bugünün işi değil. Yüzyılların işi ve tabii ki, köklü değişiklikler olmadıkça, ölü ve âtıl kitle ruh ve enerji tazelemedikçe çöküş sürecektir.
Sevgil kardeşim; bu günkü durum bir şey değil,planda daha öküz gibi tarlaya koşulmak da var!
Arap'ı bir de tersten okursan ne dediğimi anlarsın
MUSTAFA ÖZ
__________________________________________________

Thursday, January 4, 2007

Sakın haaaa....


Baylar-Bayanlar

Ben Platformdünya'nın en küçük üyesiyim. Benim Dünyamı kirletmeyin. Sonra çok kızarım haaa... Bu en yumşak bakışımdır.
Ona göre... KAAN MELİH

YAMAN ÇELİŞKİ




Sanal Dünyadaki Sevgideğer Dostlar.

Saddam'ın idamına ilişkin görüntülerin Kurban Bayramında yayınlanması, izleyenleri genelde rahatsız etti. Bu arada gözlerden kaçan önemli bir ayrıntıya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. İdam sehpasındaki Saddam, şehadet kelimesi getirirmeye çalışırken, (kendince şehitlik mertebesine ulaşacağı zannıyla) idamı uygulayan ve kendilerini Şii olarak tanımlayan şahıslar ise "Allah-u Ekber" nidaları ile O'nu Cehenneme göndermeye çalışıyorlardı. Nitekim, Sünniler Saddamın şehit ve kahraman olduğu savını ileri sürerken, Şiiler sevinç gösterileriyle idamı kutlamışlardır. Bu ne yaman, ne anlaşılmaz ve tutarsız bir çelişkidir. İşte İslâm dünyasının her şeyden önce anlaması ve çözmesi gereken problem budur. İki haksızın kendisini haklı zannetmesi halinde problem nasıl çözülür.

Düşüncelerinizi bu platformda paylaşın.

Herkesi anlamlı bir dünya için çaba göstermeye davet ediyorum.